Friday, October 20, 2006

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre Tanıklık (m.43-61)

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre Tanıklık (m.43-61)

Giriş

Ceza muhakemesinin amacı maddi gerçeği bulmaktır.Bu yüzden hakim, maddi gerçeğe ulaşmak için, tarafların ileri sürdükleri delillerle bağlı değildir.Ceza muhakemesinde herşey delil olabilir ve her şey her şeyle ispat edilebilir[1].Tanıklık, günümüzde teknik araçların ve adli bilimlerin çok ileri derecelerde gelişmesine rağmen ceza muhakemesinde gerçeğe ulaşmanın en önemli yollarından birini oluşturmaktadır.Suçun aniden ortaya çıkan bir olgu olması itibariyle, delillerin önceden hazırlanmasının mümkün olmaması, çoğu kez soruşturma makamları tarafından yeterli teknik araştırma yapılmadan, kovuşturma evresine geçilmesi, günümüzde tanıkları vazgeçilmez bir delil aracı olarak ortaya koymaktadır.

Tanığın tarifini şu şekilde yapmak mümkündür; Tanık, beş duyusuyla algıladığı, çevresinde olan olaylara ilişkin bildiklerini beyana mecbur olan üçüncü şahıstır.Burada üçüncü şahıs denilerek davada herhangi bir sıfatı olmayanlar kastedilmiştir. “Tanık dava ile alakası olmayan üçüncü kişidir yalnız tanığa yalnızca gördüğü olayı anlatan bir kişi demek de pek isabetli sayılmaz.Zira tanık, şahadetinin davaya ne yolda etkisi olabileceğini bilen bir kimsedir.Bu bir alakadır.[2]

Tanıklık, devlete karşı yerine getirilmesi gerekli bir görevdir ve bu görev herkes için geçerlidir.Bu görevden, kanunda sayılan haller dışında, çekinme yaptırıma bağlanmıştır.Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, tanıklık hakkında önceki kanunda da var olan, bir takım evrensel haklardan doğan düzenlemeleri korurken, uygulamada tanıklıkla ilgili problemleri düzeltmek için bir takım önemli değişiklikler de getirmiştir.

Bu temel bilgiler ışığında, aşağıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun “Tanıklık” ile ilgili hükümleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.Kanunun henüz çok yeni olması sebebiyle uygulamada ne şekil alacağını önceden tahmin etmek, şimdiden pek mümkün gözükmemektedir.Bu yüzden, eksik veya hatalı bulunan düzenlemeler konusundaki eleştiriler de bu çalışmanın kapsamında yer almaktadır.


Tanıkların çağrılması

MADDE 43. - (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.

(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.

(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.

(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.

(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.

Madde 43 – Eski kanunda tutuklu veya acele işlerde tanık zorla getirilebilirken yeni CMK bu hususu yalnızca tutuklu işlerle sınırlamış, yalnız buna ek olarak mahkemeye “duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların, belirteceği gün ve saatte hazır bulunmasını görevlilere yazılı olarak emretme” hakkı tanımıştır.

Tanıkların çağrı kağıdı -davetiye- ile çağrılmaları esas olmakla birlikte yargılamada sürati sağlamak amacıyla telefon, telgraf, faks, elektronik posta ve benzeri haberleşme araçları ile de çağrılabilecekleri kabul edilmiştir. Ancak bu halde çağrı kağıdına bağlanan sonuçlar uygulanmaz. Örneğin, bu araçlarla çağrılan tanık hakkında, mazeret bildirmeden duruşmaya gelmese bile zorla getirme kararı verilemez.[3]

Eski kanunda olmayan ve 5271 sayılı CMK ile getirilen yeni düzenlemeler ise telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlarla tanıkların çağırılabilmesi, cumhurbaşkanının kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebileceği, tanıklık yapmak istemesi halinde beyanın konutunda ya da yazılı olarak alınabileceğidir.

Maddenin son fıkrasında, madde hükümlerinin kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme önünde dinlenmesi halinde uygulanabileceğinden bahsedilmiştir.Doktrinde tanık “hakime bildiklerini anlatan kişi” olarak tanımlanmaktadır.Tanık beyanı, olayın tanığı olan kişinin, olayla ilgili bilgilerini tanık dinlemeye yetkili kişi veya makam huzurunda sözlü olarak açıklamasıdır.“Tanık beyanı, esas itibariyle, tanığın mahkeme veya yetkili yargıç huzurunda sözlü olarak yaptığı açıklamadır. Bu fıkra ile bu tanımı, “tanığın savcı huzurunda yaptığı sözlü açıklamaları” ibaresini de ekleyerek genişletmek mümkündür.

Maddenin son fıkrasına göre ayrıca savcının da tanık dinleyebileceği düzenlenmiştir.Savcı huzurunda dinlenen tanığın söyledikleri de tanık beyanı olarak nitelendirilecektir.Buna göre savcı, soruşturma evresinde, tanıkları bu maddede yer alan şekillerde çağırabilecek, tanıkları zorla getirtebilecek, tanıklıktan çekinme ve yemin verdirme konularında karar verebilecektir.Bu evrede savcıya tanınan bu yetkinin soruşturmanın ilerlemesi ve yeni delillere ulaşılması açısından gerekli olduğunu söylemek mümkündür.

Hakim veya mahkeme ise tanık beyanlarıyla bağlı değildir, madde 217 kapsamında hakim delilleri vicdani kanaatine göre serbestçe takdir edecektir.

Çağrıya uymayan tanıklar

MADDE 44. - (1) Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır.

(2) Fiilî hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.

Madde 44 – Eski kanunda çağrıya uymayarak mazeret bildirmeden gelmeyen tanıkların sebep olduğu masraflarla birlikte beş bin liradan on bin liraya kadar hafif para cezasına mahkum edildiği görülmektedir.Yeni kanun hafif para cezasını kaldırmış, tanığın gelmemesi halinde ortaya çıkan giderlerin tahsilini ise kamu alacaklarının tahsili usulüne bağlamıştır.

Maddeyle ilgili getirilen bir değişiklik de, eski kanunda, gelmeyen tanığın gelmeme mazeretinin doğruluğunu ispat eder delil ve vesikaları göstermesi halinde aleyhine hükmedilecek ceza ve masraflar kaldırılırken, yeni kanun bu konuda yalnızca bir “bildirme” zorunluluğu getirmiştir.Böylece tanığın mazeretini belgeyle ispat etmesi gerekmeyecek, bu konuda gerekli açıklamayı yaparak hakimi veya savcıyı ikna etmesi yeterli olacaktır.Kısaca, hakim ve savcıya bu konuda bir takdir yetkisi tanınmıştır.

İkinci fıkrada ise fiili hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararını askeri makamlar aracılığıyla infaz olunacağı düzenlenmiştir.

Tanıklıktan çekinme

MADDE 45. - (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:

a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.

b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.

c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.

d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.

e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.

(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.

Madde 45- Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, tanığın bildiklerini tam ve doğru biçimde söylemesi, bazı hallerde biyolojik ve sosyo psikolojik ilişkilere ters düşmektedir.Tanığı, bir yakınının cezalandırılması sonucuna yol açacak beyanlarda bulunmaya zorlamak, tanığı yalan beyana zorlamak anlamına gelecektir.

Bu madde kapsamında, eski ve yeni kanunların birinci fıkrasında düzenlenen tanıklıktan çekinebilecek kişiler konusunda bir değişiklik yapılmamıştır.Yalnızca maznun (sanık) kavramı yerine “şüpheli veya sanık” denilerek bu hükmün hem soruşturma hem de kovuşturma safhalarında uygulanacağına dikkat çekilmiştir.

Yeni kanunla getirilen bir diğer düzenleme yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanların kanuni temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebileceğini, ancak kanuni temsilcinin şüpheli veya sanık olması halinde, bu kişilerin, kanuni temsilcisi oldukları kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremeyeceğidir.

Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kişilerin madde 47 kapsamında çekinme haklarına kullanmaları sınırlanmaktadır.Şöyle ki, olayın tek görgü tanığı olan, sanığın 6 yaşındaki çocuğu, beyanının doğuracağı sonuçları anlayamayarak sanık babası veya annesinin mahkumiyetine yol açacak beyanlarda bulunabilecektir.Burada tanığı dinlemeye yetkili kişi savcı olabileceği gibi hakim veya mahkeme de olabilecektir.Ceza yargılamasının iddia ayağını oluşturan ve yargılamada taraf olan savcının, verdiğimiz örnekteki çocuğu dinlemesi, bir yandan gerçeğe ulaşması için gerekli gözükürken, savunma açısından hak ihlaline, çocuk açısından ise anne veya babasının mahkumiyetine sebep olması dolayısıyla, psikolojik sorunlara yol açabilecektir. Maddeden de anlaşılacağı üzere, sanık veya şüpheli, tanığın kanuni temsilcisi ise tanığın çekinmesi konusunda karar veremeyecektir.

Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme

MADDE 46. - (1) Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır:

a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.

b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.

c) Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.

(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde, tanıklıktan çekinemez.

Madde 46 – Madde, meslek ve sürekli uğraşlar nedeniyle tanıklıktan çekinme konusunu düzenlemektedir.Beyanda bulunma zorunluluğunun istisnaları üst başlığında toplayabileceğimiz bu konu, çekinme zorunluluğu ve çekinme hakkı olarak iki alt başlıkta incelenebilir.Çekinme zorunluluğunda, tanığa herhangi bir takdir hakkı verilmemektedir.Çekinme hakkında ise tanık beyanda bulunma veya bulunmama konusunda bir takdir hakkına sahiptir.

“Kanun koyucunun sayılan meslek adamlarına çekinme zorunluluğu getirmesinin nedeni sosyal gerekler ile açıklanabilir.Böylelikle ihtiyaç sahibi kişilerin, sırlarının açıklanması korkusu taşımaksızın rahatlıkla müdafi, hekim ve ebelere başvurabilmeleri için gerekli bir güven ortamı sağlanmıştır.”Yeni getirilen düzenlemelerle tanıklıktan çekinebilecek meslek grupları çoğaltılmış, müdafi, hekim ve ebelerin yanı sıra avukat, avukat stajyeri ve avukat yanında çalışanlar, diş hekimleri, eczacılar ve bunların yardımcıları, mali işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterler, bu sıfatları dolayısıyla öğrendikleri bilgileri açıklayamayacaklardır.

Kural çekinme zorunluluğu olmaklar beraber, ilgilinin rızasının varlığı halinde avukat, avukat stajyeri ve avukat yanında çalışanlar dışındaki meslek grupları, tanıklıktan çekinemeyecektir.

Maddenin birinci fıkrasının c bendinde, mali işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin yanında çalışanlar veya yardımcıları için çekinme zorunluluğu getirilmemiştir.Bu kişilerin de konumları nedeniyle, ilgili hakkında bilgi sahibi olabilecekleri göz önüne alınmadan çekinme zorunluluğu kapsamına alınmamaları eksik bir düzenleme olmuştur.

İlk bakışta, madde metninden ilgili meslek sahiplerinin çekinme hakkına sahip oldukları, yani bu konuda bir takdir yetkisine sahip oldukları anlaşılabilse de ikinci fıkraya bakıldığında da görülebileceği üzere meslek adamının çekinme zorunluluğu bir hak değil, zorunluluktur, diğer bir deyişle ödevdir.”[4]

Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık

MADDE 47. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.

(2) Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.

(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.

(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder.

Madde 47 – Tanıklık konusunda getirilen önemli değişiklerden biri de bu madde kapsamındadır.Maddede ilk defa devlet sırrının bir tanımı yapılmış, açıklanması devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzene ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikte bilgiler devlet sırrı sayılır denmiştir.

İkinci fıkra, devlet sırrı niteliği taşıyan tanıklık konusu bilgilerin açıklanacağı hallerde, salonda yalnızca mahkeme heyeti veya hakimin kalacağını, tanığın yalnızca bu kişiler tarafından dinleneceğini düzenlemektedir.Hakim veya mahkeme, daha sonra bu tanık açıklamalarından sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olanları tutanağa kaydettirecektir.Yani savunma makamı, madde 201 kapsamında, tanığa soru yöneltme hakkından mahrum kalacak, tanık beyanlarını sınırlı ölçüde öğrenebilecek, mecburen hakim veya mahkeme heyetine güvenmek zorunda kalacaktır.

Metin Feyzioğlu’na göre “Maddede, tanığın kamu görevlisi olması veya olmaması ayrımı yapılmamıştır. Böylece, kamu görevlileri dışındaki kişilerin de devlet sırrına vakıf olabileceği kabul edilmiştir. Böylece, CMUK md. 49 uygulamasında devlet sırrına vakıf olsalar bile tanıklıkları hiçbir izne ve özel usule tabi olmayan kişilerin dinlenmesinde adil yargılanma hakkını ihlal eden bir usul kabul edilmiştir.Tanık, dava konusu olayla ilgili bildiklerinin devlet sırrı niteliğinde bilgiler olduğunu söylerse, mahkeme, dinleyiciler, taraflar ve zabıt katibi dahi olmaksızın tanığı dinleyecektir.Savunma, tutanakta yazanlar dışında tanığın mahkemeye neler anlattığını bilemeyecektir.Tanığın, sanık hakkında olumlu ya da olumsuz konuşup konuşmadığını, mahkemeyi etkilemeye yönelik bir çaba içinde olup olmadığını savunmanın bilmesine imkan yoktur. Savunmanın, tanığın anlatımına müdahale etme, gerçek dışı olduğunu ileri sürme imkanı da bulunmamaktadır. Tanık ve hakim, içeride, başbaşadır. İspat faaliyetinin psikolojik dinamikleri dikkate alındığında, getirilen bu düzenlemenin tarafların katılımına imkan vermeyecek şekilde mahkemeyi etkilemeye elverişli olduğu, sanığın adil yargılanma hakkını emsalsiz bir şekilde tehdit ettiği ortadadır.”[5]

Düzenleme ile ilgili olarak şunu söylemek mümkündür; devlet sırrına vakıf olabilecek kişiler ancak kamu görevlileri olabileceğinden, hakim veya mahkeme herhangi bir tanığın devlet sırrına vakıf olamayacağını bilecektir, böylece maddede açıkça düzenlenmiş olmasa da uygulamada istismarın önüne geçmek mahkemelerin tutumuna bağlı olacaktır.

Maddenin ikinci fıkrası, bu maddenin uygulanabilmesi koşulunu hapis cezasının alt sınır beş yıl veya daha fazla olan suçlarlar sınırlamaktadır.Böylece CMK madde 170’de düzenlenen genel güvenliğin tehlikeye sokulması, CMK madde 172’de düzenlenen radyasyon yayma gibi hapis cezasının alt sınırı beş yıldan az olan suçlarda, tanıklar, tanıklık konusu bilgilerin devlet sırrı olduğu iddiasıyla tanıklıktan çekinebileceklerdir.

Maddenin son fıkrasında ise cumhurbaşkanına bir ayrıcalık tanınmış ve devlet sırrı niteliğinde olan bilgileri mahkemeye sunması ya da sırrın devlet sırrı olup olmadığını belirleme konularında takdir yetkisi tanınmıştır.

Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme

MADDE 48. - (1) Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.

Madde 48 – Kanun koyucu, kural olarak olay hakkında bilgi sahibi olan üçüncü kişilerin tanıklık yapmasını zorunlu kılmış, hatta tanıklık yapmayan kişiyi hapis yaptırımıyla zorlamıştır.Dolayısıyla, tanıklık etmek kural, çekinmek ise istisnadır.Bu konuda kanunda düzenlenen hükümler kıyas yoluyla genişletilemez.

Maddenin amacı, insan doğasına aykırı olarak aralarında, kanunda 45/1’de sayılan yakınlık halleri bulunan kişileri yalan beyanda bulunmaya zorlamamaktır.Anayasanın 38/5’inci maddesinde düzenlenen “hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı” kuralına da paralel bir düzenlemedir.

Ceza takibatı dışındaki bir hukuk davası ya da disiplin soruşturması açılmasına sebep olabilecek konular için tanığa çekinme hakkı verilmemiştir.

Buradaki çekinme hakkı, tanıklıktan tümüyle çekinme şeklinde değil kısmi bir çekinmedir.Başka bir deyişle tanığın kendisi veya yakınları aleyhinde sonuç doğurabilecek nitelikteki sorular bakımından çekinme hakkı vardır; diğer hususlarda ise tanıklık yapmak zorundadır.

Tanıklıktan çekinme sebebinin bildirilmesi

MADDE 49. - (1) Mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci maddelerde gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin verdirilir.

Madde 49 – CMUK’taki düzenlemeden farklı olarak CMK’da; tanığın 45, 46 ve 48’nci maddelerde gösterilen haller dahilinde tanıklıktan çekinmesi durumunda, hakimin veya mahkeme başkanının veya cumhuriyet savcısının, tanığa, tanıklıktan çekinme sebebini sorması ve gerekirse bu konuda yemin etmesini isteme yetkisi verilmiştir.Öte yandan tanık vereceği ifadelerin kendisini veya yakınlarını suçlayıcı sonuçlara neden olacağını düşünürse, bu konuda hakim kendisinden neden göstermesini istememelidir.

Yemin verilmeyen tanıklar

MADDE 50. - (1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:

a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.

b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.

c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar.

Madde 50 – Yemin, kanunumuzca ancak bazı kimseler üzerinde etkili bir tedbir olarak sayıldığından ve de kişinin şeref, namus, ahlak gibi iç dünyasına ilişkin bir takım değerler üzerine edildiğinden, yeminin önemini kavrayamayacak, ne anlama geldiğini idrak edemeyecek kişilerin yeminsiz dinleneceği, bu maddenin a ve b bentlerinde düzenlenmiştir.

Maddenin c bendi soruşturma ve kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanların da yeminsiz dinleneceği hükmünü içermektedir.

Yeminle dinlenen tanık beyanının yeminsiz dinlenen tanık beyanından hiçbir şekilde üstün sayılamayacağı da göz önüne alındığında, c bendi kapsamında sayılanların tarafsız sayılamayacağı, kendilerini koruma amacıyla diğer sanık veya şüphelilere suç atacakları, bu kişilerin yemin etmeye zorlanmaması yerinde bir düzenleme olmuştur.CMUK’taki düzenlemeye ek olarak, bağlantılı davada şüphelilerin de yeminsiz dinleneceği belirtilmiştir.

CMUK’ta yer alan, kamu hizmetinden yasaklı bulunanların yeminsiz dinleneceği yönündeki düzenleme de bu kişilerin yeterince güvenilir bulunmamasının yersiz olması ve de eski TCK madde 20’de kamu hizmetlerinden yasaklılık halleri içinde yeminden mahrumiyet şeklinde bir düzenleme olmaması nedeniyle, isabetli bir düzenlemeyle maddeden çıkarılmıştır.

Tanıklıktan çekinebilecek kimsenin çekinmemesi

MADDE 51. - (1) 45 inci madde gereğince tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip vermemek hâkim veya mahkemenin takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hususun kendisine bildirilmesi gereklidir.

Madde 51 – CMUK’taki düzenleme aynen korunmuştur.45’inci maddede sayılan hısımlık halleri nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkı olduğu halde, bu hakkını kullanmayarak tanıklık eden kişilere yemin verdirilmesi hakim veya mahkemenin takdirine bırakılmıştır.Tanık, her halde yemin etmekten çekinebilir.Kendisine bu hakkın hatırlatılması zorunludur.

Tanıkların dinlenmesi

MADDE 52. - (1) Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir.

(2) Tanıklar, kovuşturma evresine kadar ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin hâllerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler.

(3) Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;

a) Mağdur çocukların,

b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,

Tanıklığında bu kayıt zorunludur.

(4) Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde kullanılır.

Madde 52 – Yeni CMK madde 52’nin ilk iki fıkrası, eski kanun ile paralel düzenlemeler getirmektedir.Tanıkların olay hakkında bildiklerini tam ve eksiksiz anlatması gerektiğinden, tanığın diğer tanıklardan etkilenmeden veya diğer tanıkları etkilemeden beyanda bulunması için her tanık ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmadan dinlenir.

Soruşturma evresinde gizlilik esas olduğundan, ikinci fıkrada tanıkların ancak kimliğin belirlenmesine ilişkin veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde birbirleri veya şüpheliyle yüzleştirilebilecekleri düzenlenmiştir.

Yasa koyucu üçüncü fıkrada, yeni düzenlemeyle tanıkların dinlenmesi sırasında görüntü veya seslerin kayda alınabileceğini belirtmiştir.Tanıklık 43/5’teki düzenlemeyle savcı karşısında da yapılabileceğinden, soruşturma evresinde görüntü veya ses kaydı yapılabileceği sonucuna ulaşmak mümkündür.

Mağdur çocukların ve duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin tanıklığında ise sesli veya görüntülü kayıt alınması zorunlu kılınmıştır.

Bu düzenlemeyle tanıkların bazı beyanlarının duruşma tutanağına geçirilmemiş olması önlenmek istenmiş olabilir.

Madde, dördüncü fıkrayla beraber değerlendirildiğinde ortaya bir takım sakıncalı durumların çıkması mümkün gözükmektedir.Madde 219/I’e bakıldığında (MADDE 219. - (1) Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır) duruşmada yapılan teknik işlemlerin kayda alınması halinde, kayıt esnasındaki işlemlerin ayrıca duruşma tutanağına kaydedilmeyeceği, bu kayıtların daha sonra tutanağa geçirileceği anlaşılmaktadır.Böylece mahkeme heyeti veya hakimin duruşma esnasında eksik uyguladığı veya uygulamadığı hükümler, duruşma tutanağına geçirilirken düzeltilebilecektir.

Savunma makamının katılımından uzak bir halde düzenlenen tutanağa karşı sahtelik iddiasında bulunulsa bile kanıt teşkil edecek ses ve görüntü kayıtları dördüncü fıkra kapsamında, hukuk davasında kullanılamayacaktır.Bu husus da uygulamada ortaya çıkabilecek bir sorun olarak değerlendirilmiştir.

Tanığa görevinin önemini anlatma

MADDE 53. - (1) Tanığa;

a) Dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin önemi,

b) Gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı,

c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği,

d) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği, anlatılır.

Madde 53 – CMUK 55’e paralel bir düzenleme getirilmiş ancak hakimin veya mahkeme başkanının tanığa anlatacağı şeyler teker teker sayılarak ayrıntılı bir düzenlemeye gidilmiştir.Maddenin amacı, tanığa, tanıklık ödevini, yapmış olduğu işin önemini ve yalan söylemesi durumunda cezalandırılacağın hatırlatarak tanığın gerçek beyanda bulunmasına yönelik uygun ortamı hazırlamaktır.

Maddenin d bendi ise madde 208’de düzenlenen “tanıklar dinlendikten sonra ancak mahkeme başkanı veya hakimin izni ile duruşma salonundan ayrılabilir.” hükmü karşısında gereksiz kalmaktadır.Ayrıca madde başlığına da uygun düşmeyen bir düzenlemedir.Maddede “anlatılır” ifadesi kullanılarak bu hususların, hakim tarafından tanığa anlatılmasının zorunlu olduğu görülmektedir.

Tanıklara yemin verilmesi

MADDE 54. - (1) Tanıklar, tanıklıktan önce ayrı ayrı yemin ederler. Gerektiğinde veya bir kimsenin tanık sıfatıyla dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin, tanıklığından sonraya bırakılabilir.

(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcıları da tanıklara yemin verirler.

Madde 54 – Yeni kanunda da eski kanunun ilgili hükmü aynen korunmuş, CMUK md.56 ve md.59 hükümleri bu madde kapsamında birleştirilmiştir.Kural olarak, yemin tanıklıktan önce verilir.Ancak gerekiyorsa veya bir kimsenin tanık sıfatıyla dinlenmesinin uygun olup olmadığı konusunda bir tereddüt varsa, kişi dinlendikten sonra da yemin verilebilir.Faruk Erem, bu konuda sonraki yeminin daha doğru olacağını, zira tanığın başta yemin ettiği sırada düşünmediği, hatta tahmin etmediği konularda konuşmak zorunda kalabileceğini, bu nedenle bir kimsenin ne söylediğini bilerek yemin etmesi gerektiğini düşünmektedir.[6]

Yeminin biçimi

MADDE 55. - (1) Tanığa verilecek yemin, tanıklıktan önce "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." ve 54 üncü maddeye göre tanıklıktan sonra verilmesi hâlinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." biçiminde olur.

(2) Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.

Madde 55 – Madde 55 kapsamında da eski kanundan pek farklı bir düzenlemeye gidilmemiştir.Yeminin şeklinin kısaltılması uygun görülmüştür.Yemin edilirken herkesin ayağa kalkmasındaki neden, kanun koyucunun, ceza muhakemesinin en önemli merasimlerinden olan yeminin önemini vurgulamak istemesi ve tanığa yaptığı işin öneminin hatırlatılmasını istemesidir.

Yeminin yerine getirilmesi, sağır veya dilsizin yemini

MADDE 56. - (1) Tanık, yüksek sesle tekrar ederek veya okuyarak yemin eder.

(2) Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler işaretlerinden anlayan bir tercüman aracılığıyla ve işaretle yemin ederler.

Madde 56 – Bu madde kapsamında da CMUK’takinden farklı bir düzenlemeye gidilmemiştir.Tanık, kendisine söylenenleri yüksek sesle tekrar ederek veya okuyarak yemin eder.Okuma ve yazma bilen sağır ve dilsizler yemini yazarak veya imzalayarak, okuma ve yazma bilmeyen sağır ve dilsizler ise işaretlerinden anlayan bir tercüman aracılığıyla, işaretle yemin ederler.Bu durumda tercümana, bilirkişiye ilişkin hükümler uygulanacaktır.[7]

Uygulamada, hakim veya mahkeme başkanı tarafından yemin söylenmekte, tanık ise “ederim” demekle yetinmektedir.Madde gerekçesinde bu şekilde yapılan yeminin yeterli olmayacağı belirtilmiştir.Tanık bundan böyle madde 55’te düzenlendiği üzere "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime/söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." şeklinde yemin etmek zorundadır.

Tanığın tekrar dinlenmesi

MADDE 57. - (1) Yemin ile dinlenen tanığın aynı soruşturma veya kovuşturma evresinde tekrar dinlenmesi gerektiğinde, yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılmakla yetinilebilir.

Madde 57 – Bu maddede herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.Buna göre eğer tanık daha önce yemin ettirilerek dinlenmişse aynı soruşturma veya kovuşturma aşamalarında tekrar dinlenmesi gerektiğinde yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılarak dinlenir.Böylelikle tanığa önceden verdiği yemin nedeniyle sadece doğruyu söylemesi gerektiği hatırlatılmış olur.[8]

Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması

MADDE 58. - (1) Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.

(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.

(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır.

(4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.

(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.

Madde 58 – Madde kapsamında önemli yenilikler getirilmiştir.İlk fıkradaki tanığa öncelikle sorulacak hususlara, iş yeri adresi, geçici olarak oturduğu yerin adresi, telefonu eklenmiş, bu konuda daha kapsamlı bir düzenlemeye gidilmiştir.

Burada güdülen amaç, tanığın kim olduğunun tam olarak saptanması ve gerektiğinde tanığa kolayca ulaşılabilmesidir.Ayrıca tanığa şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkileri sorularak güvenilirliği hakkında bilgi sahibi de olunabilecektir.

Maddede ayrıca tanıkların korunması ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.Tanıkların korunması, ceza muhakemesinde tanıklık görevi sebebiyle, kendilerinin veya belli yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya malvarlığı ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmalarında da zorunluluk bulunan kişilerin korunmasını amaçlar.[9]

CMK tanıkların korunması bakımından iki tür koruma şekli getirmektedir.Bunlardan ilki tanığın kimliğinin saklı tutulması, ikincisi ise tanığın, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenmesidir.

İkinci fıkrada getirilen düzenlemeyle, “tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa” tanığın kimliğinin saklı tutulması için önlem alınabileceği belirtilmiştir.Bu önlemlerin neler olabileceği konusunda kanunda bir açıklık yoktur.Bu konuda hakime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.

Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 5.maddesinde tanık koruma tedbirleri şu şekilde düzenlenmiştir.

Tanık koruma tedbirleri

Madde 5- (1) Bu Kanun kapsamında bulunanlar hakkında uygulanabilecek tanık koruma tedbirleri şunlardır:

a) Kimlik ve adres bilgilerinin kayda alınarak gizli tutulması ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilmesi,

b) Duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenmesi ya da ses veya görüntüsünün değiştirilerek özel ortamda dinlenmesi,

c) Tutuklu veya hükümlü olanların durumlarına uygun ceza infaz kurumu ve tutukevlerine yerleştirilmesi,

d) Fizikî koruma sağlanması,

e) Silâh ruhsatı verilmesi,

f) Kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi:

1. Adlî sicil, askerlik, vergi, nüfus, sosyal güvenlik ve benzeri bilgi ve kayıtlarının değiştirilmesi ve düzenlenmesi,

2. Nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, pasaport, evlilik cüzdanı, diploma ve her türlü ruhsat gibi resmî belgelerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi,

3. Taşınır ve taşınmaz mal varlığıyla ilgili haklarını kullanmasına yönelik işlemlerin yapılması.

g) Geçici olarak geçimini sağlama amacıyla maddî yardımda bulunma,

h) İşe yerleştirilmesi veya çalışan kişinin iş yerinin ya da alanının değiştirilmesi veya öğrenim görenin devam etmekte olduğu her türlü eğitim ve öğretim kurumunun değiştirilmesi,

i) Yurt içinde başka bir yerleşim biriminde yaşamasının sağlanması,

j) Uluslararası anlaşmalara ve karşılıklılık ilkesine uygun şekilde, geçici olarak başka bir ülkede yerleştirilmesinin sağlanması,

k) Fizyolojik görünümün değiştirilmesi:

1. Estetik cerrahi yoluyla fizyolojik görünümün değiştirilmesi ve buna uygun kimlik bilgilerinin yeniden düzenlenmesi,

2. Estetik cerrahi gerektirmeksizin fizyolojik görünümün değiştirilmesi ve buna uygun kimlik bilgilerinin yeniden düzenlenmesi.

(2) Bu maddede yazılı olan tedbirlerden biri veya bir kaçı aynı anda uygulanabilir. Bununla birlikte aynı sonuç daha hafif bir tedbir ile elde edilebiliyor ise, bu durum da göz önünde tutulur.

(3) Bu madde hükümlerine göre uygulanacak koruma tedbirlerinin esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir.

Kimliği saklı tutulan tanık, olayları hangi sebeplerle öğrendiğini mahkemeye açıklamak zorundadır.Zira, bu konunun gizli tutulması savunma hakkının kısıtlanmasına yol açacaktır.

Üçüncü fıkrada, tanığın, duruşmada hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi tanık için ağır bir tehlike teşkil edecekse ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hakim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilecektir.Ancak savunma hakkının korunması kapsamında, tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılacağı ve savunmanın soru sorma hakkının saklı olduğu hükümleri getirilmiştir.Burada tanığın sesinin ve görüntüsünün, güvenliğinin sağlanması ve korku duymadan beyanda bulunabilmesi için aynen değil, değiştirilerek aktarılabileceğini de ayrıca belirtmek gerekir.

Tanıklık görevinin yapılması sonrasında, sanığın mensup olduğu suç örgütlerinin intikam amacıyla tanığın güvenliğini tehdit edebileceği düşünülerek, tanığın korunmasına yönelik önlemler alınacağı düzenlenmiş, bu önlemlerin ilgili kanunda düzenleneceği belirtilmiştir.

Beşinci fıkrada getirilen düzenlemeyle, tanıkların korunması sadece bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından geçerli kılınmıştır.

Tanığa söylenecek şeyler ve sorulacak sorular

MADDE 59. - (1) Tanık, dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak mahkeme başkanı veya hâkim tarafından, kendisine bilgi verilir; hazır olan sanık, tanığa gösterilir. Sanık hazır değilse kimliği açıklanır. Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez.

(2) Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.

Madde 59 – Maddede, CMUK’taki düzenlemeden farklı hükümler getirilmemiştir.Tanık dinlenmeden önce hakim veya mahkeme başkanı tarafından kendisine olay ile ilgili bilgi verilecek, sanık o anda hazır bulunmaktaysa tanığa gösterilecek, sanık hazır değilse ile kimliğinin açıklanmasıyla yetinilecektir.Tanık, bildiklerini anlatırken sözü kesilmemelidir. Tanığın burada sözünün kesilmemesinin nedeni bildiklerini hiçbir etki altında kalmadan ve rahatlıkla anlatabilmesinin sağlanmak istenmesidir.Uygulamada ise tanık ile hakim arasında sürekli bir diyalog yaşanmakta, tanıklık faaliyeti karşılıklı konuşma şeklinde devam etmektedir.

Olması gereken ise tanığa, konuyu aydınlatmak veya çelişkileri açıklatmak amacıyla, söyleyeceklerini bitirdikten sonra soru sorulması gerektiğidir.

Yeni kanunla getirilen düzenlemeyle, tanığa doğrudan soru sorma hakkı avukatlara ve savcıya da tanındığından, özellikle avukatların maddi gerçeğin ortaya çıkması açısından davaya iyi bir şekilde hazırlanmış olmaları da gerekmektedir.Çapraz sorgu olarak adlandırılan bu sistemde belirsizlikleri aydınlatmak, itirazları bertaraf etmek, yanlış anlamaları düzeltmek, tanığın ve tanık açıklamasının güvenilirliğini araştırmak ve sınamak amaçtır. “Bu yöntem ile tanığın anlattığı konuların doğruluğu, geçerliliği ve tanığın kullandığı dil kontrol edilebilir.Ayrıca tanığın anlatımındaki inandırıcılık, anlatma yeteneği dikkatlice incelenir.”[10]

Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme

MADDE 60. - (1) Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhâl serbest bırakılır.

(2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.

(3) Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.

(4) Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.

Madde 60 – Kanun koyucunun, tanıklıktan sebepsiz yere çekinme halinde tanık hakkında sebep olduğu giderleri karşılamasına yönelik bir hüküm koymasının yanı sıra, tanığı disiplin hapsi yaptırımıyla karşı karşıya bırakması, maddi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak için diğer bir kişinin özgürlüğünü kısıtlama yolunu seçmesi, tanıklığı verilen önemi ve tanıklığın bir kamu görevi olarak düzenlendiğini anlamak için yeterlidir.

CMUK’tan farklı olarak CMK’da tanığın sebepsiz çekinmesi sebebiyle hükmedilecek bir para cezası öngörülmemiştir.Madde kapsamından düzenlenen disiplin hapsinin amacı yalnızca tanığı beyana zorlamaktır.Disiplin hapsi ise CMK madde 2’de “kısmi bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartlı salıverme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapis” şeklinde tanımlanmıştır.Tanığın, tanıklık yükümlülüğüne uygun davranması durumunda derhal serbest bırakılacağı da bu nedenle düzenlenmiştir.

“Her iki kanuna göre de bu tedbiri almaya hakimin yanında, naip hakimin, istinabe olunan hakimin ve soruşturma devresinde sulh ceza hakiminin de yetkili olduğu belirtilmiştir.Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve süreler tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin olarak diğer davada tekrar edilemeyecektir.Her davada ve aynı işle ilgili olarak yalnızca bir kere uygulanabilir.”[11]

Tanığa verilecek tazminat ve giderler

MADDE 61. - (1) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.

(2) Birinci fıkra hükmüne istinaden ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın, ödenir.

Madde 61 – CMUK’ta tanığın kaybettiği zaman ile orantılı tazminatın miktarını hakim veya cumhuriyet savcısı belirlerken, CMK bu tazminat miktarını belirleme yetkisini Adalet Bakanlığı’na vermiştir.Uygulamada pek karşılaşılmayan, hakim veya savcının tanık lehine tazminata hükmetmesi karşısında CMK’da getirilen düzenleme yerinde gözükmektedir. “Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.” şeklindeki düzenlemede, giderlerin ne şekilde ve kimin tarafından karşılanacağı belirtilmemekte, bu maddenin uygulanması konusunda bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır.

İkinci fıkrada ise CMUK’taki karşılık maddeye ek olarak tanığa ödenecek tazminat miktarının hiçbir vergi, harç ve resme tabi olmadığı düzenlenmektedir.

Son olarak Beccaria’ya göre “Bütün mantıklı insanlar, yani diğer insanlarınkine uygun duygularla ve düşüncelerle belirli bir düzeyde bağı olan herkes, tanıklık yapabilir.İnanılırlığın gerçek ölçüsü tanığın gerçeği söylemesinde ya da söylememesinde çıkarı olup olmamasıdır...

Şu halde bir tanığın, tanıklığının güvenilirliği zorunlu olarak suçlu ile tanığın arasındaki yakın ilişkilere ya da dostluğun ve düşmanlığın derecesine göre saptanmalıdır.Bütün bu nedenlerden dolayı bir tek tanık yeterli olmaz.Çünkü suçlu, tanığın ileri sürdüğü suçlamayı reddettiği sürece suçta hiçbir kesinlik olmaz.”[12] Bu nedenle ceza muhakemesinde, şu anki konumu itibariyle en yaygın delil olarak kullanılan “tanık beyanı”, güvenilir olmaktan çok uzaktır.Soruşturma evresinin daha ciddi ve ayrıntılı bir şekilde yapılması maddi gerçeğe ulaşmak açısından daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır.”


KAYNAKÇA

Beccaria, Cesare: Suçlar ve Cezalar, (Paris 1991 baskısından çeviri)

Cihan, Erol-Yenisey, Feridun: Ceza Muhakemesi Hukuku,

İstanbul,1997

Erem, Faruk: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (Şerh), Ankara, 1996

Feyzioğlu, Metin: Ceza Usul Hukukunda Tanıklık, Ankara, Şubat 1996

Feyzioğlu, Metin: 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Hakkında

Bazı Tesbit Ve Değerlendirmeler (makale), 2005

Hancı, Hamit: Bilirkişilik ve Çapraz Sorgu, Ankara, 2003

Kaya, Esra-Yırtımcı,Kaan: CMK’nın Getirdikleri (Genel

Değerlendirme) (makale),

Hukuk Gündemi Dergisi, Ağustos 2005

Özbek, Veli Özer: CMK İzmir Şerhi, İzmir, 2005

Özkorul, İsmet: Ceza Muhakemesi Kanunu

(http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/173.doc)

Soyaslan, Doğan: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2003

Toroslu, Nevzat: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2003



[1] Toroslu, s.161

[2] Erem, s.98

[3] Kaya-Yırtımcı

[4] Feyzioğlu, Ceza Usul Hukukunda Tanıklık, s.159

[5] Feyzioğlu, 5271 sayılı CMK Hakkında Bazı Tespit ve Değerlendirmeler

[6] Erem, s.96

[8] Özbek, s.199

[9] Özbek, s.202

[10] Hancı, s.26

[11] Özbek, s.210

[12] Beccaria, s.67 - 68

1 comment:

Priya said...

Usually I do not read post on blogs, but I would like to say that this write-up very forced me to try and do it! Your writing style has been surprised me. Great work admin..Keep update more blog..
GRE Coaching in Chennai | GRE Training institutes in Chennai