Friday, October 20, 2006

KOLLUĞUN ZOR VE SİLAH KULLANMA YETKİSİ VE DİĞER YETKİLERLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

Doç.Dr. Ali Rıza ÇINAR

KOLLUĞUN ZOR VE SİLAH KULLANMA YETKİSİ VE DİĞER YETKİLERLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

ANLATIM PLANI

I- KONUYA GİRİŞ

II- SİLAH VE ZOR KULLANMAYLA İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

A- CEZA GENEL KURULU KARARLARI

B- ÖZEL DAİRE KARARLARI

III- KOLLUĞUN DİĞER YETKİLERİ İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

IV- SONUÇ


Doç.Dr. Ali Rıza ÇINAR*

KOLLUĞUN ZOR VE SİLAH KULLANMA YETKİSİ VE DİĞER YETKİLERLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI**

I- KONUYA GİRİŞ

Kolluğun, zor ya da silah kullanma yetkisi, görevin yerine getirilmesi biçimindeki hukuka uygunluk nedeni ile ilgilidir. Bu nedenle, kolluğun zor ve silah kullanma yetkisi ile ilgili Yargıtay kararlarının, hukuka uygunluk nedenlerinin yer aldığı TCY.’nın 49. maddesine dayandığını görmekteyiz.

Hukuka uygunluk nedenlerinin bir kısmı Ceza Yasasında yer almıştır, bir kısmı da Ceza Yasasında yazılı değildir[1]. Ceza Yasasında yazılı ve konumuzla ilgili olan, TCY.’nın 49. maddesinde öngörülen genel hukuka uygunluk nedenleridir[2]. Bunlar; yasasın hükmünü yerine getirme, amirin emrini yerine getirme, haklı savunma (meşru müdafaa) ve zorunluluk durumudur (zaruret hali).

Hukuka uygunluk nedenleri genellikle hukuk tarafından tanınan bir yetkiye dayanır[3]. Hukukun tanıdığı bir yetkinin ve yüklediği bir görevin varlığı, hukuk düzeninin kendisiyle çelişkiye düşmezliği ilkesi nedeniyle, suçun öğelerinden hukuka aykırılığı ve dolayısıyla suçu ortadan kaldırmaktadır. Çünkü, bir yandan belirli biçimde davranma görevini yükleyen, diğer yandan bu görevi yerine getireni cezalandıran, bir hukuk düzeni düşünülemez[4].

Hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı durumunda, eylem (fiil), başlangıcından itibaren suç oluşturmaz. Hukukun karşılığında yaptırım uygulamadığı bir davranış haline gelir[5].

TCY.’nın 50. maddesinde belirtildiği üzere “49 ncu maddede yazılı fiillerden birini icra ederken kanunun veya selahiyattar makamın veya zaruretin tayin ettiği hudutlar”ın aşılması durumunda aşırılık söz konusudur. Bu durumlarda ortada bir görev, haksız bir saldırı, bir zorunluluk durumu olmalı ve bunların yasa tarafından belirlenen sınırları aşılmalıdır. Hukuka uygunluk nedeninden yararlanan kişinin, hukuka uygunluk nedeninin yasal sınırını aşması durumunda, davranışı hukuka aykırıdır[6]. Bu nedenle, hukuka uygunluk nedenlerinin sınırlarının aşılması durumunda, fail TCY.’nın 50. maddesi uyarınca cezalandırılmaktadır.

Kolluğun zor ve silah kullanma yetkisi ile ilgili saptadığımız, Yargıtay Kararlarını sistemleştirerek açıklamaya çalışacağız. Bu konudaki kararlardan, önce Ceza Genel Kurulu Kararlarını, daha sonra ise, özel daire kararlarını açıklayacağız. Kolluğun diğer yetkileri konusunda saptadığımız Yargıtay kararlarına da değineceğiz.

II- SİLAH VE ZOR KULLANMAYLA İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

A- CEZA GENEL KURULU KARARLARI

1- Kesinleşmiş hapis cezalarına ilişkin mahkumiyetleri ve başka yargılamalar nedeniyle hakkında çıkarılan gıyabi tutuklama müzekkereleri nedeniyle aranan kişinin yakalanması sırasında; zor kullanarak yaralamaya neden olan sanık jandarma uzman çavuşun eyleminin, TCY.’nın 49/1. maddesi kapsamında hukuka uygunluk nedeni oluşturacağına, silahla ateş edip yaralayarak ölüme neden olan jandarma erinin eyleminin ise, yasanın belirlediği sınırın aşılması suretiyle, kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçunu oluşturacağına dair, Ceza Genel Kurulunun 20.04.2004 gün ve 2004/1 MD – 47 esas, 2004/101 sayılı kararı

“Toplanan ve (…) tartışılarak üstünlük tanınan kanıtlara göre, maktul Y.’nin kesinleşmiş hapis cezalarına ilişkin mahkumiyetleri ve başka yargılamalar nedeniyle hakkında çıkartılan gıyabi tutuklama müzekkereleri nedeniyle arandığı, olay öncesinde yapılan bir ihbar nedeniyle köyünde bulunduğunun öğrenilmesi üzerine İlçe Jandarma Komutanı (…) tarafından maktulün yakalanmasının planlanıp bu amaçla kolluk ekiplerinin talimatlandırılıp hazırlık yapıldığı, (…) ihtiyaç bulunması nedeniyle orman işletme müdürlüğünden araç alındığı, (…) iki araçla maktulün köyüne yaklaşıldığı sırada köye yaklaşık bir kilometre mesafede (…) orman işletmesine ait aracın lastiğinin patlaması üzerine (…) bu araçtaki jandarma görevlilerinin de İlçe Jandarma Komutanı komutasındaki (…) araçla maktulün evinin yakınına kadar giderek evin çevresinde biri yakında diğeri ise daha uzakta olmak üzere iki çember halinde güvenlik önlemi aldıkları, İlçe Jandarma Komutanı ile bazı görevlilerin evin kapısına yaklaşıp kapıyı çalıp seslendikleri, sabahın erken saatinde mahallin teşhise elverişli düzeyde aydınlık olmaması nedeniyle içeriden çıkan maktulü tanıyamayıp, Y.Ö.’yü almaya geldiklerini söyledikleri, kendi kimliğini gizleyen maktulün de, Y.Ö.’nün babası olduğunu, onu haberdar edeceğini, ancak içeride kadınların bulunduğunu ve üzerlerinin açık olduğunu belirterek gelenlerin içeri girmelerini engelleyip evin içine yöneldiği, ancak evin yan tarafa bakan odasının penceresinden üzerinde sadece atlet ve pantolon bulunduğu, ayakları da çıplak olduğu halde kaçmak için atladığı, evin alt kısmındaki ilk çemberde bulunan sanık uzman çavuş Ö.D.’nin hemen yanına düştüğü ve onunla mücadeleye girişip kurtularak bahçedeki çite doğru kaçtığı, sanık Ö.D.’nin yerden tüfeğini alıp bir süre peşinden koştuğu maktulün yüksek çitten atladığı sırada kendisine durmasını ikaz edip bir yandan da havaya doğru en az iki el ikaz atışı yaptığı, çitin dışına çıkan maktulün % 70 eğimli, taşlık ve kayalık araziden aşağı kısma doğru düşe kalka koştuğu, ikinci güvenlik çemberinde bulunan ve yukarı taraftan silah sesleri gelmesi üzerine silahının emniyetini açıp tam dolduruş durumuna getiren sanık jandarma eri F.’nin yanına vardığında kendisini yakalamak isteyen sanık F. ile mücadeleye giriştiği, bu mücadele sırasında birbirleriyle boğuşan sanık F. ve maktulün bir süre eğimli arazide yuvarlandıkları, sanık F.’den daha cüsseli ve güçlü olduğu anlaşılan maktulün sanık eri sırtüstü yatırıp kaçmak istediği sırada sanık F.’nin silahını seri biçimde ateşlediği, Y.Ö.’nün ensesinden isabet edip yüz bölgesinden çıkan tek merminin isabeti nedeniyle derhal öldüğü anlaşılmaktadır.

Sanık F.’nin, maktulle fiziki mücadeleye giriştiği, boğazının maktul tarafından sıkıldığı yolundaki savunması doktor raporu ve jandarma eri sanık Ş.’nin beyanları ile doğrulanmıştır. Ancak, sanık F., silahın tetiğine bilinçli basmadığını belirtmekte ve eylemini tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu adam öldürme niteliğine büründürmek istemektedir. Oysa, ateş edildiği sırada otomatik tüfeğin maktule tevcih edildiği ve silahın tetik tertibatının herhangi bir müdahale olmaksızın sanığın kontrolünde bulunduğu açıktır. Reddedilemeyen savunmaya ve bunu doğrulayan anlatıma göre, yerden ani olarak fırlayıp kaçmak isteyen maktul ensesinden isabet alıp ölmüştür. Sanık F.’nin silahından seri halde ve en az iki el ateş edildiği, ancak bunlardan bir merminin isabet ettiği değerlendirildiğinde, sanığın öldürme kastıyla ateş etmediği, maktulü sadece yaralayabileceği öngörüsü ile tetiğe bastığının kabulü gerekmektedir.

Bu kabul karşısında, ateşlemenin tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu olmadığı, ancak hedef gözetilerek yapılmamış olması nedeniyle de eylemin “katil kastıyla olmayan etkili eylemden oluşan ölüm” niteliğinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yasasının 11. maddesi ve Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 39. maddesinin c, f, g ve h bentleri uyarınca, kaçmak istediğinde kendisine engel olmaya çalışan uzman çavuşla boğuşup, “dur” uyarısına ve havaya yapılan uyarı atışlarına karşın kaçışını sürdüren, bilahare kendisiyle etkin bir mücadeleye girişip boğazını sıkıp silahını almaya çalışarak ardından yeniden kaçmaya yeltenen maktule karşı, sanık F.’nin görev silahını kullanma hak ve yetkisi doğmuştur. Ancak bu yetkinin anılan Yönetmeliğin 40. maddesinde belirtilen koşullarda, dikkat ve özenle kullanılması, aşırılıktan kaçınılması da zorunludur. TCY’nın 49. maddesinin 1. fıkrasında, eylemin “Yasanın bir hükmünü icra suretiyle işlenmesi” hali bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmiş, yine aynı Yasanın 50. maddesinde ise “...49’uncu maddede yazılı fiillerden birini icra ederken Yasanın veya selahiyettar makamın veya zaruretin tayin ettiği hududun tecavüz edilmesi” cezada indirim nedeni olarak belirlenmiştir. Somut olayda maktulün etkisiz hale getirilip yakalanması sırasında, öldürücü gücü yüksek Kalashnikof tüfeğin seri atış pozisyonuna getirilerek maktulün kafa bölgesine yöneltilip atışa hazır halde tutulması, silahın ancak ve sadece başka çare kalmadığı hallerde ateşlenebileceği kuralının gözardı edilmesi, ateşleme zorunluluğu doğduğunda da kişinin öldürülmeden yakalanmasına özen gösterilmesi gereğine uyulmaması “Yasanın emrini yerine getirmede zorunluluk sınırının aşılması” niteliğinde görülmüştür.

Bu değerlendirmelere göre, sanık jandarma eri F.’nin eylemdeki sorumluluğunun (…) TCY’nın 448. maddesi yollaması ile 452. maddesinin 1. fıkrasına ve 49/1. maddesinin yollaması ile 50. maddelerine uygun olup, yine kullanılan silahın etkinliği, kullanılma koşulları, ateşlenmesindeki zorunluluk derecesi, maktulün diğer kolluk görevlileri tarafından da yakalanabileceği gerçeği karşısında cezanın aşağı haddin üzerinde tayinine ve TCY’nın 50. maddesiyle yapılan indirimin de makul düzeyde gerçekleştirilmesine ilişkin uygulamalarda” yerinde bulunmuştur.

Öte yandan, (…) mevcut kanıtlara göre maktulle karşılaşıp mücadele ettiği anlaşılan sanık uzman çavuş Ö.’nün fiziki mücadele ve boğuşma şeklinde gerçekleştiği anlaşılan eylemlerinin de yakalama koşulları bulunan kaçak kişiyi durdurmaya yönelik olduğu ve TCY’nın 49/1. maddesi kapsamında hukuka uygunluk düzeyinde gerçekleştiğinden,” (…) yüklenen suçlardan beraatine karar verilmesinde” yasaya aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir[7].

Görüldüğü gibi, olayın oluş biçimini yukarıda açıklandığı gibi kabul eden Ceza Genel Kurulunca; ayrıntılı biçimde açıklanan gerekçelerle, sanık Jandarma er F.’nin, yasanın belirlediği sınırın aşılması suretiyle, “kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçundan” mahkumiyetine, diğer sanık uzman çavuş Ö.’nün ise yüklenen suçlardan beraatine ilişkin Özel Daire kararının onanmasına karar verilmiştir.

2- İhbar üzerine gece vakti, teröristlerin yolu kestiği ve baskın yapacakları endişesi ile olay yerine gelip gerekli güvenlik önlemlerini alan jandarma timinde görevli sanıkların, topluluktan ateş edilmesi üzerine, bu ruh haleti içinde, mevcut saldırıyı önlemek amacıyla ateş etmeleri nedeniyle öldürme ve yaralama eylemlerini, yasal savunma koşulları içinde işledikleri ve yasal savunma sınırını aşmadıklarına dair, Ceza Genel Kurulunun 3.2.1998 gün ve 1997/1-183 esas, 1998/1 sayılı kararı.

“Dosya içeriğine göre,

Yönetimindeki minibüsle piknikten dönmekte olan M.Y., yolun telefon direği ile kapatıldığını, yolun iki tarafında sakallı ve silahlı şahısların olduğunu görünce, korkarak hızla barikatı aşmış ve arkasından iki el ateş edilmiştir. Durumun 800 metre ileride pusu görevi yapan jandarma timine bildirilmesi üzerine sanık N.Y., eylemin yasa dışı örgüt üyeleri tarafından yapıldığı kuşkusuyla karakola telsizle haber vermiş ve tanığı da yanına alarak zırhlı araçla olay yerine gitmiştir. Araçtaki projektörle olay yeri aydınlatılmış, sanık N.Y. yol kesmede kullanılan direğin yanında bulunan silahlı şahıslara seslenerek, silahlarını bırakıp yaklaşmalarını söylemiştir. Mağdur H.S. ile birlikte İ.Ş. yaklaştıklarında, bomba ihtimali dikkate alınarak soyunmaları istenmiş, bu arada arka tarafta çalılıklar arasında kaçışmalar olunca sanık ve jandarma erleri olan diğer sanıkların ateş etmeleri üzerine, kasığından yaralanan maktul hastahanede ölmüş, mağdur ise beş gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralanmıştır. Topluluğun, korucu olduklarını söylemeleri üzerine ateş kesilmiştir.

(…)

(…) 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yasasının 11. maddesine göre jandarma, kendisine verilen görevlerin ifası sırasında hizmet özelliğine uygun ve görevin gereği olarak kanunlarda öngörülen silah kullanma yetkisine sahiptir. Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetki Yönetmeliğinin 39, 40 ve 41. maddeleri uyarınca jandarma, nefsini veya başkalarının ırz ve canını korumak için olayın özelliğine göre, şartları varsa doğrudan doğruya hedefe de ateş edebilir.

İddia, savunma, tanık beyanları, ekspertiz raporu ve tüm dosya kapsamına göre, jandarma uzman çavuşu ve jandarma erleri olan sanıklar, yoldaki barikatı aşan sivil bir minibüse ateş edildiğini öğrendiklerinde, ateş edenlerin yasa dışı örgüt üyesi olduklarını zannederek sık sık terör olaylarının olduğu olay mahalline gelmişlerdir. Yolun kapatıldığını ve silahlı şahısların olduğunu gören sanık N.Y., bu kişilerin silahlarını bırakarak yaklaşmalarını söylemiş, onlar yaklaşırken arka taraftan silah atılması üzerine havaya iki el ihtar atışı yapmış ve bu arada, saldırıya uğradıklarını zanneden jandarma erleri, silah sesinin geldiği yolun dışındaki çalılık bölgeye doğru ateş etmişlerdir. Burada bulananların “biz korucuyuz, ateş etmeyin” demeleri üzerine ateş kesilmiş ve yaralılar hastahaneye kaldırılmışlardır. Sanıklar, ihbar üzerine gece vakti, teröristlerin yolu kestiği ve baskın yapacakları endişesi ile olay yerine gelip gerekli güvenlik önlemlerini almışlar, bu sırada topluluktan ateş edilmesi üzerine bu ruh haleti içinde Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu ile Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetki Yönetmeliğinin tanıdığı yetkiler çerçevesinde yasal savunma sınırını aşmadıkları, öldürme ve yaralama fiilini, yasal savunma koşulları altında işledikleri oyçokluğuyla kabul edilmiştir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve üyeleri “Yerel Mahkeme direnme kararında gösterilen gerekçeye, mevcut delil durumuna ve dosya kapsamına göre sanıklar, kaçanları görünce orada bulunan köy korucularına hedef gözetilmeksizin ateş ettiklerinden savunmada aşırılığa kaçmışlardır. Bu nedenle direnme hükmü onanmalıdır” gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır[8].

3- Kaçmakta olan şüphelileri yakalamak amacıyla, yaşamsal bölgelerine ateş eden sanık polis memurunun eyleminin, “kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunu” oluşturduğuna, olayda görev nedeniyle yasal savunma koşullarının bulunduğuna, ancak suçun, yasal savunma sınırlarının aşılması suretiyle işlendiğine ilişkin, Ceza Genel Kurulunun 23.03.1999 gün ve 1999/1-13 esas, 1999/475 sayılı kararı.

“Dosya içeriğine göre,

Maktülenin de dahil olduğu üç kız ve üç erkek arkadaştan oluşan grup, olay akşamı bir araya gelmişler, bir pastahaneye giderek oturup eğlenmişlerdir. Pastahaneden çıktıklarında N.İ.’nin kullandığı, bir yakınına ait kartal marka otomobille şehir içinde dolaşmaya başlamışlardır. Maktüle, şoförün yanındaki ön koltuğa, diğer arkadaşları da arka koltuğa oturmuşlardır. Saat 24.00 sıralarında evine bırakılmak istendiğinde, maktüle, oturduğu sokağı gösterememiş ve bir bekçiden adres sorulmuştur. Bekçinin, otomobildekileri yüzükçü sanması ve hırsızlık yapabileceklerinden kuşkulanıp telefonla merkeze bildirmesi üzerine durum, telsiz anonsu ile polis ekiplerine bildirilmiştir. Polis ekipleri, otomobili takibe başlamışlardır. Sürücü belgesi olmayan N.İ. korkarak polislerden kaçmaya başlamış, önüne çıkan ekip otosundan da kurtulmuş ve şehir içinde kovalamaca başlamıştır. Otomobilin gidiş yönünde olan R. Köprüsünde, sanığın da içinde bulunduğu polis ekibi tarafından önlem alınmış, otoyla köprünün çıkışı kapatılmıştır. Köprüye gelen N.İ., barikat kurulduğunu görünce köprü girişinde durmuş, geri geri gitmiş ve köprü girişindeki yan yola sapmıştır. Bu sırada, köprüde bulunan sanık (polis memuru) ateş etmiş, önde oturan 1979 doğumlu olan maktüle, sağ kulak girişinin buruna doğru 1 cm. uzağından giren kurşunun beyin içi harabiyeti ve kanamaya neden olması sonucu ölmüştür. Maktülenin öldüğünün anlaşılması üzerine, arabadakiler 400 metre kadar ileride aracı terk edip kaçmışlardır. Araçta bulunan N.D. ile H.D. ve H.G., girdikleri bir evde saklanırken ve N.İ. ile U.A. da bilahare yakalanmışlardır.”

(…)

Gece bekçisinin arabada bulunanlardan şüphelenip telefonla durumu karakola bildirmesi ve polis ekiplerince takip edilen otomobilin kaçması, dur ihtarına rağmen durmaması, yarım saat kadar süren bir kovalamacadan sonra köprü girişinde durup geri geri giderek soldaki yan yola girdiği, bu sırada köprü üzerinde bulunan sanığın kaçmakta olan aracı durdurmak ve şüphelileri ele geçirmek amacıyla PVSK.’nun 16/E maddesinin verdiği yetkiye dayanarak silah kullandığı, ancak, havaya, otomobilin lastiklerine ve alt kısımlarına doğru ateş etme imkanı varken, doğrudan doğruya arabada bulunanlara ateş ettiği, sağ ön kapı camının kırıldığı ve maktülenin başından aldığı yara sonucu öldüğü, bir merminin de çamurluğa isabet ettiği ve mermi yönünün mevcut beyanları doğruladığı saptanmıştır. Sanığın, kaçmakta olan şüphelileri yakalamak kastıyla silah kullanması yasa gereğidir. Ancak PSVK.’nün 17. maddesi uyarınca silah kullanmaktan başka çare kalmamışsa, suçlunun öldürülmesinden ziyade yaralanarak yakalanmasına dikkat edilmelidir. Sanık tarafından bu hususa dikkat edilmeyerek otomobilde oturanların hayati bölgelerine isabet edecek şekilde ateş edilmiş, böylece yasal hükümlere uyulmamış olduğundan, zaruretin tayin ettiği sınır aşılmıştır.

Öte yandan, açıklanan delillere, oluşa ve dosya kapsamına göre sanıkta öldürme kastı olmayıp, şoförü yaralayıp otoyu durdurmak amacıyla ateş ettiği ve hedefte yanılma sonucu şoförün yanında oturan maktülenin ölümüne neden olduğundan hakkında TCY.’nın 52. maddesi delaletiyle 452, 50. maddelerinin uygulanması gerektiği sonucuna varıldığı” gerekçesiyle ve açıklanan nedenlerle;

Sanığın adam öldürme suçunu kastın aşılması suretiyle işlediğine, olayda görev nedeniyle yasal savunma koşullarının bulunduğuna, suçun yasal savunma sınırlarının aşılması suretiyle işlendiğine karar verilmiştir[9].

4- Ceza Genel Kurulunun 4.5.1987 gün ve 1-18/246 sayılı Kararının özeti:

“1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 4. maddesinin 2. fıkrasında, “teslim ol” emrine riayet edilmemesi halinde, güvenlik kuvvetlerine, “doğruca ve duraksamadan hedefe ateş edebilme” yetkisi verilmiştir.

Ehliyetsiz vasıta kullandığı için polislere yakalanmak istemeyen sanık S.Y’ın üç ayrı yerde polislerin üzerine otomobilini sürüp, çalınan düdüklere, fenerle verilen işaretlere ve hatta yapılan ikaz atışlarına aldırmayarak gecenin ilerlemiş saatlerinde, anarşik olayların yoğun olduğu bir bölgede, müteaddit “dur” emrine riayet etmeyip haklarında her türlü şüpheyi uyandırdıktan sonra; Sıkıyönetimde görevli bulunan polis memurlarının, başka türlü durduramayacaklarını anladıkları otomobilin arka tekerleklerine ateş ederken, arka koltukta oturan bir kişiyi öldürmeleri olayında, TCK.’nun 49/1. maddesindeki şartların gerçekleştiğini kabulde zorunluluk bulunmaktadır.”[10].


B- ÖZEL DAİRE KARARLARI

1- Yol denetiminde görevli devriyenin amiri olup görevini yaparken “asker kaçağı” olduğundan kuşkulanarak yakaladığı ölenin “kaçmaya kalkışması” üzerine, emrindeki erata yasalara uygun olarak önce “dur!” uyarısı, sonra “havaya ateş” ve sonra da “ayaklarına atış” emri veren sanığın, emrin sınırlarının aşılması sonucundan sorumlu tutulamayacağı cihetle TCY.’nın 49/1. maddesine göre hakkında “ceza tertibine yer olmadığına, beraat” kararı verilmesi gerektiğine dair, 1. CD.’nin 12.12.2002 gün ve 2002/3659 esas, 2002/4665 sayılı kararı.

“...olay tarihinde yol kontrolünde görevli olan devriyenin kontrolden sonra M.’nın jandarmanın görev ve yetkilerini düzenleyen 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu ile 3.11.1983 tarihli Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetki Yönetmeliğine ve ayrıca 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununa uygun olarak devriye görevini yürütürken, asker firarisi olduğundan şüphelendiği ve daha önceden de asker olması nedeniyle birliğine yakalayıp teslim ettiği, maktülü olay günü tekrar yakalayıp ardından maktülün kaçmaya teşebbüs etmesi üzerine emrindeki erata önce dur ihtarı yapıp onun ardından havaya ikaz atışı emri ve sonra ayaklarına doğru atış emri vermesi şeklinde gelişen ve başkaca bir davranışı da olmayan olayda yasaya aykırı bir davranışın gözlenmediği sanığın TCK.’nun 49/1. maddesi anlamında, kanunun hükümleri icra suretiyle sonu öldürmeye varan atış emrini verdiği, emri verirken doğal olarak emrin sınırlarında kalınacağını düşündüğü, emrin sınırlarının aşılması sebebiyle meydana gelen neticeden sorumlu tutulamayacağı, emri verenle vuranın hukuki durumlarının bu anlamda farklılık arzettiği düşünülmeden, sanık hakkında TCK.’nun 49/1. maddesi gereğince ceza tertibine yer olmadığına, beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi...” yasaya aykırıdır[11].


2 – Kolluğun silah kullanma yetkisini düzenleyen normlarına uymada aşırılığa kaçan sanığın, yasanın bir hükmünü yerine getirmede zorunluluğun belirlediği durumu aşarak adam öldürme suçunu işlediğinden, TCY.’nın 448. maddesine uyan öldürme suçunda, aynı yasanın 49/1. maddesinin yollamasıyla 50. maddesinin uygulanması suretiyle hakkında hüküm kurulmasının yerinde olduğuna dair, Birinci Ceza Dairesinin 9.2.2004 tarih ve 2003/1762 esas, 2004/185 sayılı kararı.

“... Maktülün üst kat komşusunun apartmanın çatısında dolaşan birisinin varlığını sezinleyip hırsız olduğundan bahisle telefon ederek jandarma ekibini gece vakti çağırması sonrasında, maktülü de telefonla haberdar etmesi üzerine, tabancasını eline alan ve hırsızın kaçmasını önlemek niyetiyle apartmanın giriş kapısından çıkan maktülü, o anda bahçeye giren sanık er G.’nin hırsız sanması ve elindeki silahı da gördüğünde mukavemete hazırlandığı yanılgısına düşmesi sonucu, hiçbir ikaz ve uyarıda bulunmadan ve silahını sair vücut aksamı yerine doğrudan baş bölgesine yöneltip ateşleyerek yaraladığı, baştan aldığı isabetle maktülün öldüğü olayda;

Yerel mahkemenin; “hukuka uygunlukta yanılgı” bulunduğuna, bu yanılgının hukuka uygunluk düzeyinde değerlendirilmesi zarureti olduğuna ancak sanık erin, kolluğun silah kullanma yetkisini düzenleyen 2803 sayılı Yasanın 11 ve yönetmeliğin 39. ve 40. maddeleri normlarına uymada aşırılığa kaçtığına, bu itibarla sanığın hukuki durumunun; “kanunun bir hükmünü icrada zaruretin tayin ettiği ahvali aşmak” olacağına ilişkin yorumunda isabetsizlik bulunmamakta ve sonuç olarak, TCY.’nın 448. maddesine mümas öldürmede 49/1. maddesi sevkiyle 50. maddenin tatbikiyle hüküm kurulması yasaya uygun düşmekte…”dir[12].


3- Polis memuru sanıkların 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının verdiği yetki kapsamında ve TCY.’nın 49/1-2. maddelerinde belirtilen koşullarda silah kullandıklarına ilişkin, Birinci Ceza Dairesinin 27.5.2003 gün ve 2002/4461 esas, 2003/1148 sayılı kararı.

“... Maktülün, olay günü saat 16.00 sıralarında, Ç. İlçesi belediye hudutları içerisinde Y.E. isimli kişiye karşı gasp suçunu işlediği ve olay yerinden kaçtığı; olayın kolluğa bildirilmesi üzerine sanık olan polis memurlarının, olay yerine gittikleri, maktülü kaçtığı yönde takip ettikleri, gasp yapılan yere 100 metre uzaklıkta yakaladıkları, üzerini aramak istedikleri; maktülün, üzerini aratmadığı, polislere ve onlara yardımcı olmaya çalışan kişilere namlu uzunluğu 18 cm olan bıçakla saldırdığı, kaçmaya başladığı, havaya yapılan uyarı atışlarına karşın görevlileri ölümle tehdit etmeyi ve kaçmayı sürdürdüğü, G.K. isimli kişinin evinin bahçesindeki ardiyeye girip saklandığı, bıçağını at ve teslim ol uyarılarına uymadığı, saklandığı yerden çıkıp bıçakla sanık R. ve L.’nin ikişer kez, sanıklar R.Y. ve H.’nin birer kez ateş ettikleri, 6 el ateş edildiği halde maktülde biri batında ve öldürücü olan, diğeri sağ dizin 10 cm kadar üst kısmınında ve öldürücü olmayan iki yara bulunduğu, batına isabet eden kurşunun kimin silahından çıktığının saptanamadığı, dar bir alanda meydana gelen olay sırasında, maktülün yakınında bulunan sanıklarca, hedef alınarak, özellikle hayati bölgeler hedef alınarak ateş edilmiş olması halinde, maktülde, özellikle hayati bölgelerde ikiden çok yaranın bulunması gerektiği, oysa böyle bir durumun olmadığı, sanıkların, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının verdiği yetki kapsamında ve TCY.’nın 49/1-2. maddelerinde belirtilen koşullarda silah kullandıkları dosyadan anlaşıldığı halde, TCY.’nın 49/1-2. maddesi gereğince, ceza verilmesine yer olmadığı ve beraat kararı yerine, TCY.’nın 448, 50. maddeleriyle hüküm kurulması ...” yasaya aykırıdır[13].


4- Dur ihtarında bulunulmasına karşın, ışığın yaklaşması ile terörist sanarak ateş açan kolluk görevlileri sanıkların, ateş açma yetkisini kullanmış olmaları nedeniyle, TCY.’nın 49/1. maddesi uyarınca haklarında ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatlerine karar verilmesi gerektiğine ilişkin Birinci Ceza Dairesinin, 8.6.1999 gün ve 1999/505 esas, 1999/2223 sayılı kararı.

“... Jandarma Karakol Komutanlığı emrinde jandarma onbaşısı olan sanıkların olay gecesi 2.30 – 4 saatleri arasında lojman nöbetçisi ve hazır kıta görevlisi olarak hazır kıtada görevli bulundukları, 4.3.1992 tarihinde K. İlinde yakalanan PKK örgütüne mensup 2 teröristin sorgulanmasında D., H., P. İlçelerine 3 grubun geçiş yaptığı yolunda bilgiler vermesi ile alınan tedbirlerin artırıldığı ve jandarmanın müteyakkız bulundurulması için birliklerin uyarıldığı olay gecesi saat 3.30’da tepede ışık görüldüğü ve yaklaşmakta olduğu fark edilen şahıslara sanıkların “Dur” ihtarında bulunmalarına rağmen ışığın yaklaşması ile terörist sanarak ateş açtıkları ve sabahleyin yapılan araştırmada her iki maktülün cesedinin bulunduğu ve şahısların bayram namazına giden 2 yaşlı kişi olduğu anlaşılmakla, sanıkların Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesinin 27. maddesinin 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanununun 87. maddesinin ilk, 4/2, 6. maddelerine göre TCK.’nun 49/1. maddesi koşullarının bulunması ve ateş etme yetkisini kullanmış olmaları nedeniyle TCK.’nun 49/1. maddesi ile ceza tertibine yer olmadığına ve beraatlerine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi...” yasaya aykırıdır[14].

III- KOLLUĞUN DİĞER YETKİLERİ İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

1- Haklarında herhangi bir suçla ilgili suçüstü durumu ya da suç oluşturan belirli bir olayla ilgili ceza soruşturması bulunmamasına karşın, salt kimliği belirsiz bir kişinin telefonla yakınanların kimlik ve adreslerini vererek “hırsızlık suçlarını bu kişiler işliyorlar” biçimindeki soyut ihbarı üzerine, kimlik ve adresleri tutanakla tespit edilen bu kişiler hakkında arşiv ve benzeri araştırmalar yapılmaksızın, asayiş büro amir olan sanığın talimatı doğrultusunda harekete geçilerek 3 saat sonra gözaltına alınmaları, Cumhuriyet Savcısına hırsızlığa karıştığı iddia edilen kişilerin yakalandığı yolunda bilgi verildikten sonra, “herhangi bir suçla” ilgilerinin olup olmadığı yönünde araştırma yapılarak bir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle ifadeleri dahi alınmadan ve soruşta evrakı fezlekeye bağlanarak Cumhuriyet Savcılığına sunulmaksızın 20 saat gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılmaları biçimindeki eylemin, TCY.’nın 181/1. maddesine uyan suçu oluşturduğuna ilişkin, 4.CD.’nin 5.11.2003 gün ve 2002/28544 esas, 2003/10778 sayılı kararı.

“... Anayasanın 13, Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının 13. CYY.’nın 127-131. maddeleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devletince 18.5.1954 tarihinde onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi hükümleri ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin 5. maddesi uyarınca; suç kovuşturmasıyla ilgili olarak yöntemince verilen yargıç kararı dışında kişilerin yakalanıp gözaltına alınmaları ancak, suçüstü durumunda veya işlendiği bilinen bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma sırasında olanaklı bulunmaktadır. Kolluk görevlileri ise bu ikinci durumda yalnızca gecikmesinde tehlike bulunan durumlarda yakalama yetkisini kullanabilirler. Diğer taraftan belirtilen hukuki düzenlemelerin gereği olarak ceza soruşturma ve kovuşturmalarında temel ilke, kişi hürriyetlerine müdahale edilmeden başvurulabilecek bir yöntem var iken hürriyeti daraltan yöntemlere başvurulmaması ilkesidir.

Somut olayda, herhangi bir suçla ilgili suçüstü durumu veya suç teşkil eden belirli bir olayla ilgili ceza soruşturması bulunmamasın karşın, salt kimliği belirsiz bir kişinin 16.5.2000 günü saat 13.00’da telefonla yakınanların kimlik ve adreslerini vererek “Şişli ilçesindeki market ve işyerlerindeki hırsızlık suçlarını bu kişiler işliyorlar” şeklindeki soyut ihbarı üzerine, kimlik ve adresleri aynı tarihli tutanakla tespit edilen bu kişiler hakkında arşiv ve benzeri araştırmalar yapılmaksızın, asayiş büro amiri olan sanığın talimatı doğrultusunda harekete geçilerek üç saat sonra yakınanların yakalanıp gözaltına alınması, C.Savcısına hırsızlığa karıştığı iddia edilen kişilerin yakalandığı yolunda bilgi verilip peşi sıra bu kişilerin “herhangi bir suçla” ilgilerinin olup olmadığı yönünde araştırma yapılarak, 20 saat gözaltında kalan yakınanların ertesi gün saat 13.30’da bir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle ifadeleri dahi alınmadan ve soruşturma evrakı fezlekeye bağlanarak C.Savcılığınca sunulmaksızın serbest bırakılması biçimindeki eylemin TCY.’nın 181/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, kanıtları yanlış değerlendiren yetersiz gerekçeyle beraat hükmü kurulması...” yasaya aykırıdır[15].

2- Karakol nöbetçisi olan sanık polis memurunun, bir gün önce bir suçtan nezarete alınan bir şahsı, olay günü sabaha karşı amirlerinden habersiz olarak dışarı çıkarıp emniyete ait araçla şehir dışına çıkarıp dolaştırma eylemi, TCY.’nın 240/2 ve 237 sayılı Yasanın 16. maddesindeki suçları oluşturur[16].

3- “Emniyet müdürlüğü Trafik Tescil şubede arşivde görevli polis memuru olan sanığın “araç tescil ve trafik belgesi kayıt defteri”ne bakmaksızın üzerinde ihtiyati haciz bulunan .... plakalı aracın satışına engel bir durumu bulunmadığını bildirerek hacizli aracın başkası adına tescilini sağlamaktan ibaret etkin (aktif) nitelikteki eyleminin, TCY.’nın 240. maddesine uyduğu gözetilmeden, edilgin (pasif) nitelikteki eylemleri cezalandıran aynı Yasanın 230. maddesiyle hüküm kurulması” yasaya aykırıdır[17].

4- Sanık polis memurunun, yakınana ait kozmetik ürünlerini tahlil ettireceği bahanesiyle tutanak düzenlemeden alıp bir bölümünü geri vermeme biçimindeki eylemi, TCY.’nın 240. maddesinde yazılı görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur[18].

5- Jandarma Komutanı olan sanığın; yerleşik alanda ruhsatlı av tüfeğiyle ateş etme eylemi üzerine, görevi gereği yapması gereken işlemleri yapmayarak el koyduğu tüfek ve mermileri sahibine ruhsat çıkarması için iade etmesi eyleminin, görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu oluşturup TCY.’nın 240. maddesine uyduğu gözetilmeden, TCY.’nın 235. maddesiyle hüküm kurulması, yasaya aykırıdır[19].

6- Polis ekip otosu içinde mağdure, annesi ve kardeşlerine söven sanığı susturmak için sertçe ağzını kapatan yakınan polisin, hareketinin, memuriyet görev sınırını aşma olarak nitelendirilemeyeceği, sanığın devam etmekte olan haksız eylemlerinin durdurulmasına yönelik olduğu gözetilmeden, TCY.’nın 272. maddesiyle cezasından indirim yapılması yasaya aykırıdır[20].

7- Asliye Hukuk Mahkemesinin, tanıkların hazır edilmelerini içeren ve ihzaren getirilmeleri niteliğinde olmayan yazısı üzerine, tanıkları zorla getirme yetkisi bulunmayan kolluk görevlisi sanıkların, duruşma saatinden sonra tanıkları hazır etmeleri eylemlerinin, TCY.’nın 230. maddesinde yazılı görevi savsama suçunu oluşturmayacağına ilişkin, Dördüncü Ceza Dairesinin, 6.11.2002 gün ve 2002/13030 esas, 2002/16349 sayılı kararı:

“... Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 120. maddesinin (c) fıkrasının 2. bendi ve 126. maddesinin (a) ve (c) bentlerinde, yetkili adli makamlarca tanık olarak dinlenmek üzere davetiye ile çağrılıp da gelmeyenler hakkında ihzar müzekkeresi çıkarılması durumunda jandarma görevlilerine bu kişileri yakalama ve gözetim altına alma yetkisi verilmiş olmasına göre, .... Asliye Hukuk Mahkemesinin üç tanığın duruşma günü hazır edilmelerini içeren ve tanıkların ihzaren getirilmesi niteliğinde olmayan yazısı üzerine, tanıkları zorla getirme yetkisi bulunmayan sanıkların tanıklara duruşma gününü sözlü olarak bildirip duruşma saatinden 2,5 saat sonra adliyede hazır etmekten ibaret eylemlerinde görevi savsama suçunun öğelerinin ne suretle oluştuğu açıklanmadan hükümlülüklerine karar verilmesi, ...” yasaya aykırıdır[21].

8- Sanık polis memuru, mobilya yaptırdığı yakınan ile aralarında çıkan anlaşmazlıktan ötürü, emniyete ait oto ile onu evinden alıp karakola götürerek etkili eylemde bulunmuştur. Olay sırasında görevli olan sanığa TCY.’nın 245. maddesi uygulanması gerekir[22].

9- Zor kullanmaya yetkili sanıkların, (Komiser ve polis memuru) trafik denetimi yapmak amacıyla durdurdukları katılana “sen hangi devlete hizmet ediyorsun, ulan, oğlum” gibi sözlerle sövüp tartaklamak ve itelemekten ibaret eylemlerinin TCY.’nın 245. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, TCY.’nın 482/3, 251. maddeleri uyarınca hüküm kurulması yasaya aykırıdır[23].

10- Arama yapılırken CYY.’nın 97/2. maddesindeki biçime uyulmamasının (Arama sırasında o yer ihtiyar heyetinden ya da komşulardan iki kişi bulundurulmamıştır.) TCY.’nın 258. maddesinin 4. fıkrasısın uygulanmasını gerektirecek keyfi davranış sayılıp sayılamayacağının kararda tartışılmaması yasaya aykırıdır[24].

11- “... sınır kapısındaki pasaport kontrolü yapılan çıkış bölümünde görevli polis memuru olan sanığın, N.’nin pasaportunun refakat hanesindeki kayıtlı reşit olmayan oğlu H.’nin Pasaport Yasasının 15. maddesine aykırı olarak yanında annesi olmadan yurt dışına çıkmasını sağlamak için N.’in pasaportuna “refakatçi yok çıkış” kaşesini vurarak H.’in tek başına Irak’a girmesini sağlamaktan ibaret aktif eylemleri TCY.’nın 240. maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden, karşı taraftan yarar sağlamadığı görevde yetkiyi kötüye kullanma kastı olmadığı biçimindeki gerekçeyle görevi savsama suçundan hüküm kurulması...” yasaya aykırıdır[25].


IV- SONUÇ

Demokratikleşmenin temelinde, insan hak ve özgürlüklerinin kazanılması ve yaşama geçirilmesi yatar. Yüksek mahkeme olan Yargıtay, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili soyut yasaları yorumlayarak, somut olaya uygulanmada ve uygulama birliğinin sağlanmasında, verdiği kararlarla, insan hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesine katkıda bulunmaktadır.

Yargıtay’ın, Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerinin konuyla ilgili kararları, yukarıda açıkladıklarımızla sınırlı değildir. Ancak, tanınan süre içinde, örnek olabilecek nitelikte görülen kararlar yorum yapmadan özet olarak aktarılmaya çalışılmıştır.

Doç.Dr. Ali Rıza ÇINAR

Yargıtay Üyesi



* Yargıtay üyesi

** Bahçeşehir Üniversitesi Global Hukuk Eğitim Programları Direktörlüğü (Institute for Global Understanding of Rule of Law) IGUL tarafından düzenlenen “İnsan Hakları ve Devletin Yetkileri” konulu 5 Haziran 2004 tarihinde Ankarada yapılan Seminerde sunulan tebliğ.

[1] TOSUN, Öztekin., Suç Hukuku El Kitabı , İstanbul 1979, s.176

[2] HAFIZOĞLULLARI, Zeki., Polisin Zor Kullanma Görevi ve Yetkisi, İnsan Hakları Merkezi Dergisi, Kasım 1995, c.III, sy.4, s.14

[3] TOROSLU, Nevzat., Ceza Hukuku, Ankara 2001, s.65

[4] EREM, Faruk/DANIŞMAN, Ahmet/ARTUK, Mehmet Emin., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1997, s.552; TOROSLU, s.67; ÖZTÜRK, Bahri/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖZBEK, Veli Özer., Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri, 5. Baskı, Ankara 2001, s.154 vd.

[5] DÖNMEZER, Sulhi., Genel Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 2003, s.148

[6] DEMİRBAŞ, Timur., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2002, s.280

[7] CGK., 20.4.2004/1-MD-47, 2004/101

[8] CGK., 3.2.1998, 1997/1-183, 1998/1

[9] CGK., 23.3.1999, 1999/1-13, 1999/475

[10] SAVAŞ, Vural/MOLLAMAHMUTOĞLU, Sadık., Türk Ceza Kanununun Yorumu, 2. Baskı, Ankara 1998, c.I, s.942.

[11] YKD., 2003/3, s.459-460

[12] 1. CD., 9.2.2004, 2003/1762, 2004/185

[13] 1. CD., 27.5.2003, 2002/4461, 2003/1148

[14] 1. CD., 8.6.1999, 505/2223

[15] YKD., 2004/5, s.792-794

[16] 4. CD., 29.6.1994, 1787/5919

[17] 4. CD., 21.12.1998, 11585/11827

[18] 4. CD., 4.5.2000, 2936/3783

[19] 4. CD., 4.2.2002, 17325/1101

[20] 4. CD., 9.4.2002, 4034/5887 (YKD., 2003/5, s.800)

[21] 4.CD., 6.11.2002, 2002/13030, 2002/16349

[22] CGK., 18.11.1985, 1985/4-207, 1985/580 (YKD., 1986/5, s.728)

[23] 4. CD., 18.3.1997, 1730/1999 (YKD., 1997/8, s.1323)

[24] 4. CD., 3.4.1996, 2115/2985

[25] 4. CD., 17.2.2004, 2003/272, 2004/1452

No comments: